Kütahya Kale'nin kuruluşuna ilişkin söylence
Kütahya
Kale'nin
kuruluşuna ilişkin söylence
Bir zamanlar
Kütahya'da minare gibi uzun boylu çok güçlü insanlar yaşamaktadır. Ömürleri de
boyları gibi uzundur. Kimileri susayınca eğilip felent'ten (Kente 3 km uzakta
çay) su içebilmektedir. Bir gün bunlardan yan yana dizilmeleri istenir. Dizinin
bir ucu Yoncalıya öbür ucu Nemrut Kayası'na uzanır. Başkanın buyruğuyla Nemrut
Kayası'ndan parçalar kesilir,işlenir,oda büyüklüğündeki kaya parçaları elden
ele geçirilerek kentin yakınındaki tepeye taşınır.
Kalenin yapımı
uzun sürer. Bedenler örtülür, saraylar kurulur.su mahzenleri yeraltı yolları
yapılır.Görkemli bir kale ortay çıkmıştır.bu sırada bir yaşına yaklaşmış
reis'in üçyüz yaşında bıyıkları yeni terlemiş bir oğlu vardır.Günün birinde
oğlu ölür.O güne değin ölümle ilk kez karşılaşan baba'nın beli bükülür ve
yaptırdığı kaleye bakıp bakıp :
Üç yüz yaşında bir oğlum öldü hamıtıraş
Bu diyarda ölüm
olduğunu bilseydim komazdım taş üstüne taş
Kale'nin
alınışına ilişkin söylence
Kütahya
Bizanslıların elindedir.Tekfur kaleyi onartmış,sağlamlaştırmıştır.
Tekfur'un
güzeller güzeli bir de kızı vardır.Kızın en sevdiği iş ,günümüzde de "Kral
Kızı’nın gergef işlediği yer" diye anılan saray odasında oturup uçsuz
bucaksız ovaya karşı gergef işlemektedir.Bu odadan kale dışına ulaşan gizli
yollar vardır.
Kaleyi kuşatan
Türkler ,Hıdırlık'ı, Kırklar'ı,Okmeydanı'nı Sultan bağı'nı ele geçirirler.Ama
kale bir türlü düşmez.Dev insanların yaptığı kale öyle sağlamdır ki silahları
etkisiz kalmaktadır.
Sonunda Kalenin
değil insanların zayıf yanını bulma yolunu tutarlar."boş insanlardan
yararlanalım" derler. Bir gece ışıklı, garip sesli yaratıklar kaleye
yaklaşmaya başlayınca halk korkar. Bakıcıların kaleyi cinle sarıyor demesi
korkuyu daha da artırır. Herkes yeraltı yollarından dışarı kaçmaya başlar.
Tekfur kızı da kaçanlar arasındadır. Gergefi odasında olduğu gibi kalmıştır.
Ortalık
ışıyınca durum anlaşılır. Kaledekilerin korktuğu yaratıklar, boynuzlarına mumlu
fenerler asılmış keçilerdir. Ama kale Türker'in eline geçmiştir.
Sarı kız
söylencesi
Günümüzde hamam
olan mağara bir zamanlar bir ninenin evi boyalık denen in de
samanlığıdır.ninenin sarı saçlı,çok güzel bir kızı ,kızında çok güzel bir ineği
vardır.Sabah akşam yemini suyunu kendisi vermektedir.bir gece ineğe saman
vermek için ine indiğinde uğultulu bir ses duyar."güzel kız,melek kız
geliyorum.Harlayarak mı geleyim gürleyerek mi geleyim?" sağa sola bakını
rama kimseyi göremez..Ertesi gece yine aynı sesi duyar.Üçüncü gece de aynı sesi
duyunca dayanamaz ve:" İnmisin cinmisin gel de göreyim" ,ses sorar:
"Harlayarak mı gürleyerek mi?" Kız sabırsızlıkla "Harla ya
mübarek " deyince birden ini dolduran sıcak sular kızı sarıp sarmalar.
Burası
günümüzdeki boyalık hamamı olur. Hamama gelen iyi yürekli doğru kişilere Sarı
Kız2ı göründüğü söylenir.
Yoncalı
Kaplıcası'na ilişkin söylence
Bir zamanlar
Kütahya Valisi'nin güzel bir kızı vardır. Günün birinde kız amansız bir
hastalığa yakalanır. Babası gözü önünde acı çekmesine dayanamaz. Onu yoncalı
yöresine kurdurduğu bir çadıra gönderir. Kız bir gün tüyleri dökülmüş bir
kurdun yakındaki bir bataklığa girip çıktığını görür. Günlerce onu izler.
Kurt yeniden tüylenmiş, iyileşmiştir. Kendisi de bataklığa girer. Kısa sürede iyileşir.
Güzel kızı gören bir çoban ona tutulmuştur. Kente birlikte dönerler. Vali
onları evlendirir, batağın olduğu yere de Yoncalı Hamamı'yla bir cami yaptırır.
Yorumlar
Yorum Gönder